Bugün kıtanın gündeminde iki büyük dosya var: biri kendi savunma ve ekonomik direncini güçlendirmek, diğeri ise Ortadoğu’daki gerilimlerin Avrupa’ya sıçramasını önlemek.
Savunmada Yeni Dönem: “Denizaltı ve Radar” Avrupa’sı
Thyssenkrupp Marine Systems’in borsaya açılma hazırlığı ve Avrupa Birliği’nin “Readiness 2030” savunma programı, Avrupa’nın savunma kapasitesini artırma iradesini ortaya koyuyor.
Uzun yıllar ABD güvenlik şemsiyesi altında hareket eden Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşı ve Ortadoğu’daki istikrarsızlıkların ardından artık kendi güvenlik reflekslerini güçlendirmeye çalışıyor. Ortak savunma ihaleleri, silah üretiminde stratejik ortaklıklar ve savunma bütçelerindeki artışlar kıtanın Soğuk Savaş sonrasındaki en büyük güvenlik dönüşümüne işaret ediyor. Bu, yalnızca askeri değil; aynı zamanda ekonomik bir dosya — savunma yatırımları ağır sanayiden yapay zekâ teknolojilerine kadar geniş bir üretim zincirini tetikliyor.
İşgücü ve Ekonomi: Yaşlanan Nüfusa Karşı Vergisiz Çalışma Teşviki
Almanya’nın yaşlanan nüfusu ve daralan işgücü havuzu, hükümeti yeni adımlar atmaya zorluyor. 2026’dan itibaren emeklilerin aylık 2.000 avroya kadar vergisiz gelir elde edebileceği düzenleme, hem istihdam açığını kapatmayı hem de sosyal sistemi rahatlatmayı hedefliyor. Bu adım, Avrupa ekonomisinin yavaş büyüme sarmalından çıkması için tek başına yeterli olmasa da, yapısal sorunlara yönelik önemli bir başlangıç. Ancak tablo yine de kırılgan: enflasyon hâlâ hedefin üzerinde seyrediyor, büyüme ise oldukça sınırlı.
Ortadoğu’daki Ateş, Avrupa’nın Kapısında
Avrupa savunmasını güçlendirirken bir başka cephede büyük bir risk büyüyor: Ortadoğu. İsrail ile Gazze arasında varılan barış mutabakatının sürekli ihlallerle sarsılması, bölgedeki çatışmaları yeniden körükleme potansiyeli taşıyor. Avrupa Birliği bugüne kadar çoğunlukla “temkinli denge” politikası izledi. Ancak mevcut koşullar, AB’nin İsrail’e karşı açık ve net bir diplomatik baskı kurmasını zorunlu hale getiriyor. Zira bu savaş yalnızca bölgeyi değil, Avrupa’yı da doğrudan etkileyecek bir sarsıntıya dönüşebilir.
İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye yönelik aralıksız saldırıları bölgesel istikrarsızlığı daha da derinleştiriyor. Bu durum yeni bir göç dalgasının habercisi olabilir. 2015 krizinden ders çıkarması gereken Avrupa, bu kez hazırlıksız yakalanma lüksüne sahip değil. Göç baskısı, Avrupa iç siyasetini sarsacak, aşırı sağın elini güçlendirecek ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirecek.
Avrupa’nın “İçe Dönüş” Riski
Avrupa şu anda iki yol ağzında:
Bir yanda savunmasını güçlendiren, ekonomik direncini artıran, dış politikasında daha bağımsız bir aktör olma hedefi;
Diğer yanda Ortadoğu’daki ateşin kıtaya sıçrama riski, yeni göç dalgaları, aşırı sağın yükselişi ve içe kapanma baskısı.
Eğer AB bu denklemde yalnızca kendi iç gündemine odaklanırsa, Ortadoğu’daki gelişmelerin etkisiyle kendi içinde kriz zincirleri yaşayabilir. Bu nedenle savunma ve ekonomik dosyalar kadar aktif bir diplomasi da hayati hale geliyor.
Stratejik Sessizlik, Stratejik Çöküşe Dönüşebilir
Avrupa’nın önümüzdeki yıllarda kendi güvenlik ve ekonomik reflekslerini güçlendirmesi kaçınılmaz. Ama bu yeterli değil. İsrail–Gazze çatışmasında AB’nin net bir duruş sergilemesi, bölgede istikrarı desteklemesi ve büyük göç dalgalarını önleyici adımlar atması şart. Stratejik sessizlik, stratejik çöküşe dönüşebilir.
Aklıselim hareket ederek Türkiye’nin savaşı durdurmak için verdiği insani ve stratejik mücadeleye samimi destek vermek, AB için en doğru çözüm yolu olacaktır.