Bu yangınlar, tesadüfler zinciri olmaktan öte, uluslararası ilişkiler ve güvenlik çalışmaları perspektifinden incelendiğinde, asimetrik bir savaşın ve hibrit tehditlerin belirgin bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizin maruz kaldığı bu yıkım, sadece fiziki bir tahribat değil, aynı zamanda toplumsal mühendislik ve psikolojik operasyonlarla desteklenen kapsamlı bir kaos stratejisinin yansımasıdır.
Tarihsel kayıtlara bakıldığında, Anadolu ve geniş İslam coğrafyasında ormanların bilinçli olarak yakılması eylemlerinin, modern zamanlara özgü bir olgu olmadığı görülmektedir. 19. ve 20. yüzyıl misyonerlerinin hatıraları ve diplomatik yazışmalar, bu coğrafyalarda bilinçli olarak kaos ve istikrarsızlık yaratma amacıyla ormanların kundaklandığına dair çarpıcı itiraflar içermektedir... Bu tarihsel bağlam, günümüzdeki yangınların arkasındaki kötücül niyetin bir "Deja Vu" etkisi yarattığını göstermektedir... Bu eylemler, o dönemde de bugün de devletin beka sorunuyla doğrudan ilişkilendirilmektedir.
Günümüzde karşı karşıya kaldığımız orman yangınları, özellikle hibrit savaş (hybrid warfare) ve dördüncü nesil savaş (fourth-generation warfare) kavramları çerçevesinde değerlendirilmelidir... Yangınlar, bu bağlamda, düşman unsurların doğrudan askeri müdahale yerine, ülkenin iç dinamiklerini hedef alarak, toplumsal huzursuzluk yaratma ve devletin kapasitesini tüketme amacı güden bir sabotaj eylemi olarak yorumlanabilir.
Yakalanan faillerin kimlikleri de bu tezi güçlendirmektedir... yangınların sadece bir "doğal afet" olmaktan çok öte, içeriden ve dışarıdan organize edilen bir komplo olduğu izlenimini pekiştirmektedir... akademik literatürde "devlet içi düşman unsurlar" veya "beşinci kol faaliyetleri" olarak adlandırılan yapıların, ulusal güvenliğe yönelik ciddi tehdit oluşturduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Yangınların sadece fiziksel yıkımıyla sınırlı kalmadığı, aynı zamanda yoğun bir psikolojik savaş ile desteklendiği de gözden kaçırılmamalıdır.... yalan haberler, manipülatif içerikler ve Goebbelsvari propaganda yöntemleri, toplumda korku, panik ve öfke yaratmayı hedeflemektedir... Bu tür psikolojik operasyonlar, özellikle "bilişsel savaş" (cognitive warfare) olarak adlandırılan yeni nesil çatışma alanının bir parçasıdır.
Amaç, toplumu ayrıştırmak, kutuplaşmayı derinleştirmek ve en nihayetinde ülkeyi "eski Türkiye" yani zayıf, parçalanabilir ve dış müdahalelere açık bir yapıya dönüştürmektir.
Bu süreçte, bilgi akışının kontrolü ve doğru bilginin yayılması hayati önem taşımaktadır. Vatandaşların, teyit edilmemiş bilgilere itibar etmemesi, resmi kaynaklardan bilgi alması ve manipülatif içeriklere karşı eleştirel bir bakış açısı geliştirmesi, bu psikolojik savaşa karşı en etkili savunma hattını oluşturmaktadır.
Türkiye, son yıllarda ekonomik, siyasi ve askeri alanda önemli atılımlar yaparak bölgesel ve küresel bir aktör haline gelmiştir. ... Ülkemize karşı yürütülen bu asimetrik saldırılar, Türkiye'nin gelişimini durdurmayı, istikrarsızlaştırmayı ve uluslararası arenadaki konumunu zayıflatmayı amaçlamaktadır.
Bu karanlık senaryoya karşı durmak, her bilinçli vatandaşın ve devlet kurumunun asli görevidir. ... Bu kişiler ve yapılar, toplumsal dışlanmaya maruz bırakılmalı ve hukukun gerektirdiği şekilde hesap vermelidir.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası her türlü kişisel veya siyasi çıkarın üzerindedir. Vatan hainlerine ve manda zihniyetli gruplara meydan okumak, Türkiye'nin geleceği için elzemdir. ... Artık susma ve bekleme dönemi bitmiştir. Toplumsal reflekslerimizi harekete geçirme, ulusal birliğimizi pekiştirme ve bu hain planlara karşı topyekün bir mücadele başlatma vaktidir.
Türkiye, bu yangınlardan da güçlenerek çıkacaktır. Ancak bunun için, her birimizin bu büyük oyunu anlaması, dezenformasyona karşı durması ve vatan sevgisi etrafında kenetlenmesi gerekmektedir.
Türkiye'nin bağımsızlığı, egemenliği ve geleceği için ayakta kalma vakti şimdi!